Süreyya Ağaoğlu (soldan dördüncü) 1903 yılında Azerbaycan Şuşa'da doğdu. Babası Atatürk’ün fikir ve mücadele arkadaşı düşünür, yazar, siyasetçi ve hukuk profesörü Ahmet Ağaoğlu, annesi ise Sitare Hanım’dır.
Bu websitesindeki ve bölümlerdeki fotoğraflar Süreyya Ağaoğlu Çocuk Dostları Derneği'ne aittir. Süreyya Ağaoğlu Çocuk Dostları Derneği’nin izni olmaksızın hiçbir şekilde kopyalanamaz ve kullanılamazlar.
Süreyya Ağaoğlu (soldan dördüncü) 1903 yılında Azerbaycan Şuşa'da doğdu. Babası Atatürk’ün fikir ve mücadele arkadaşı düşünür, yazar, siyasetçi ve hukuk profesörü Ahmet Ağaoğlu, annesi ise Sitare Hanım’dır.
Süreyya Ağaoğlu "Bir Ömür Böyle Geçti" de Azerbaycan'dan İstanbul'a göç etmelerini şöyle anlatmaktadır: "Babam 1908 Hürriyet İhtilalinden sonra, Fransa'da tanıştığı İttihatçılara katılmak üzere esir bir Türk diyarından Türkiye'ye hareket etmiş. Sonra anneme Türkiye'de kalmaya niyetli olduğunu yazmış. Annem mektubunda, sen nerede isen ben oradayım, çocukları getiriyorum, yazmış... Çocukluğumu, İstanbul'a Baku'dan hareketimizi adeta bir rüya gibi hatırlıyorum. Yine hayal meyal Batum'dan vapura binişimizi ve bana çok kalabalık görünen Galata Rıhtımına gelişimizi, o kalabalık arasından babamın bize el salladığını görür gibi oluyorum. Yıl 1910'du."
Süreyya Ağaoğlu 1921 'de Bezm-i Alem Valide Sultanisini bugünkü adıyla İstanbul Kız Lisesini bitirdi. Lise yıllarını "Bir Ömür Böyle Geçti" de şöyle anlatmaktadır: “Lise hayatım işgal yıllarına rastlar. Halk için için kaynıyor, işgal kuvvetlerine karşı duyulan kin bilinçleniyordu. Sultanahmet meydanında yapılan mitingle bu hisler açığa vuruldu. Sınıf sınıf dolaşıp arkadaşları topladık, beraberce okuldan çıkıp Sultanahmet'e gittik, ateşli hatipleri dinleyip vatan sevgimiz ve mukavemet gücümüz şahlanmış olarak döndük. Coşkun bir dalgalanmaydı o miting... Halide Edip Hanım'ın konuşmaları, camilerden yükselen selâlar, o insan denizinin heyecanı...”
"Çok sevdiklerime, bendeniz." Süreyya Ağaoğlu
1921 yılında Darulfünun Hukuk Mektebi'ne (İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi) kayıt oldu. “1921 yılı sonbaharında üç arkadaşımla Darülfünun'un, yani Zeynep Hanım Konağı'nın merdivenlerini çıkıyorduk. Arkadaşlarımdan biri Fen, diğeri de Edebiyat Fakültesine girmek istiyorlar, ben de Hukuk Fakültesi'ni kızlara açtırmak ve Hukuk tahsili yapmak istiyordum. Hukuk Fakültesi Reisi Devletler Hukuku Profesörü merhum Selâhattin Bey köşede bir masa başında oturuyor, yanında Profesör Veli Bey, karşısında da Kâtib-i Umumî Rauf Bey duruyorlardı. İçeriye girip: «Ben Süreyya Ağaoğlu'yum. Bezm-i Âlem Valide Sultanisi’ni bu sene bitirdim. Hukuk tahsili yapmak istiyorum, beni Hukuk'a kaydeder misiniz?» dedim. «Üç arkadaş daha bul, hemen Fakülteyi açalım» dedi.”
Arkadaşlarını da ikna etti ve Hukuk Fakültesinde kendisiyle birlikte dört kız öğrenci için sınıf açtırdı. İstanbul Üniversitesi Hukuka kayıt olan ilk kız öğrenciydi.
Başlangıçta farklı zamanlarda eğitim gören kız ve erkek hukuk öğrencileri daha sonra birlikte okumaya başladılar.
O yıllarda İstanbul Üniversitesinde hukuk eğitimi Zeynep Hanım Konağında veriliyordu.
Zeynep Hanım Konağı'nın yerinde bugün İstanbul Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi bulunmaktadır. Üç katlı tarihi yapı 1942'de çıkan yangında yok olmuştur.
Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin kız öğrencileri, İstanbul Üniversitesi önünde.
Süreyya Ağaoğlu ortada, Darulfünun önünde
Süreyya Ağaoğlu Hukuk Fakültesinden 1925 yılında mezun oldu. O günleri şöyle anlatmaktadır: “1924-25 ders yılında Üniversite'den mezun olmuştum. O ruh hâli içinde tek düşüncem Ankara'ya gitmekti. O devirde Atatürk, Ankara'nın ruhuydu ve Ankara her halde pek az şehre nasip olan bir şevk, heyecan ve gelişme havası içinde yaşıyordu. Meselâ Atatürk devrinde Cumhuriyet Bayramları öyle büyük bir heyecan ve duyarlılıkla kutlanırdı ki...” “Atatürk ile Lâtife Hanım Keçiören'deki bu evimize sık gelirlerdi. O devirlerde Atatürk sıcak aile muhitlerinde vakit geçirmeyi sever, yetişen gençleri bir baba iftiharı ile takip ederdi. Bizler o senelerde Ankara'nın sayılı okumuş, yüksek tahsil yapmış ve batı anlamında hayat mücadelesine atılmış genç kızları idik. Onun için sevgi ve takdir hislerini bizden saklamazdı.”
Süreyya Ağaoğlu’nun bu başarısı Batı Dünyası Hukuk çevrelerinde çok olumlu yankılar yarattı. Kendisine (Rockefeller Foundation tarafından) Paris Uluslararası Enstitüsü’nde üç aylık seminer bursu teklif edildi. Fakat Türkiye’de gerekli izinleri alamadığı için Paris’e gidemedi ve Adliye Vekaletinde staja başladı.
1928 yılında avukatlık ruhsatını alarak Türkiye’nin ilk kadın avukatı unvanının sahibi oldu.
İçinde yetiştiği çevre ve ailesinin de etkisiyle fikir özgürlüğüne , kadın-erkek eşitliğine inanıyordu. Bu etkiyi "Bir Ömür Böyle Geçti" de şöyle anlatmaktadır: "1932 yılında ailece İstanbul'a taşınarak hayatımızın güzel bir dönemini kapattık. Babam her pazartesi gecesi evde, devrin tanınmış düşünürlerinin katıldığı büyük toplantılar düzenlemeye başladı. Nâzım Hikmet, Sabiha ve Zekeriya Sertel, Hamdi Başar, Prof. Sekip Bey, Prof. Hilmi Ziya, Prof. Zühtü Bey, Prof. Ziyaeddin Fahri, Şukûfe Nihal, Nizamettin Nazif, Peyami Sefa, bazen Mithat Cemal ile Nadir Nadi idi.”
İstanbul’daki meslek hayatına Fethi Okyar’ın tavsiyesiyle Av. Maitre Adrien Biliotti’nin yazıhanesinde başladı.
Süreyya Ağaoğlu (1940-1950)
Süreyya Ağaoğlu Mülteci Çocuklarla (1948)
Süreyya Ağaoğlu
Süreyya Ağaoğlu (1950-1960)
Süreyya Ağaoğlu (1950-1960)
Süreyya Ağaoğlu (1960-1970)
Süreyya Ağaoğlu (1970-1980)
Süreyya Ağaoğlu (1970-1980)
Süreyya Ağaoğlu (1970-1980)
Süreyya Ağaoğlu (1970-1980)
Süreyya Ağaoğlu (1970-1980)
Süreyya Ağaoğlu (1970-1980)
Süreyya Ağaoğlu (1970-1980)
Süreyya Ağaoğlu (1980-1989)
Süreyya Ağaoğlu (1980-1989)
Süreyya Ağaoğlu (1980-1989)